16 Mart 2010 Salı

VODAFON-YUNANİSTAN-İNGİLTERE/EYP VE MI-6

EYP’YE “ÇOK GİZLİ” BİLGİ SERVİSİ

VODAFON Türkiye’ye gelmeden önce Yunanistan’da gizli kapılar ardında çok yüksek değerli tazminat davaları ile boğuşuyordu. Davaların seyri öylesine büyük boyutlara doğru uzanma eğilimi gösteriyordu ki VODAFON’un iflasın eşiğine geldiği dile getiriliyordu. Uluslar arası kredilendirme kuruluşlarının VODAFON’u yerle bir etmesi için dönen rüşvetin haddi hesabı belli değildi. Sonra birden, Yunanistan’ın bütün tazminat davaları teker teker geri çekilmeye başlandı, kısa sürede de bu akım söndü.

Ne garip bir tesadüftür ki bu dönem VODAFON’un Türkiye’de TELSİM’i alma yolunda ciddi adımlar attığı söylentilerinin zirve yaptığı, ardından da TELSİM’i almasının kesinleştiği dönemdir.

Yunanistan’daki “Kripto Türkler”den aldığımız bilgiler, bu bilgilerle birleşince ortaya korkunç bir tablo çıkmaktaydı.

VODAFON’a karşı açılan yüklü tazminat davalarının ardında Yunanistan Gizli Servisi EYP’nin ciddi bir lojistik ve moral desteği söz konusuydu. Davaların geri çekilmesini de EYP aynı destekleri geri çekmek suretiyle hızlandırmıştı.

Peki VODAFON ile EYP arasında ne oldu da davalar söndü, VODAFON iflasın kıyısından kurtuldu?

Atina’da EYP’nin en üst düzeyine kadar sızmış “Kripto Türkler” bu konuyu şu şekilde özetliyorlar;

VODAFON, EYP’ye şu taahhüdü veriyor: “TELSİM’i aldığımızda Türkiye’deki tün verileri, kayıtları sizlere vereceğiz. 3G bağlantılarının tamamını da sizinle paylaşacağız”

YUNANİSTAN’I KRİZDEN NE KURTARACAK ?

Ege adalarına ALMANYA talip. Yani yeni yüzüyle NAZİLER. AB’den Yunanistan’a kredi açılacak, bedeli de Türkiye’den tahsil edilecek. Nasıl mı? EYP, Türkiye’deki VODAFON’dan kendisine akan bilgileri Almanya’ya bedeli mukabili devretmeyi ve bundan sonraki tüm akışı Almanya’ya yönlendirmeyi taahhüt etti.

Kısaca komşu, bizim işportaya düşmeyen ÇOK GİZLİ bilgilerimizle krizden çıkabilecek.

Şimdi bazıları bu adam yoksa TURKCELL’in adamı mı, neden VODAFON’a yükleniyor diyebilirler. Yakında sıra onlara da gelecek, şimdi bu konunun yasal araştırma sonuçlarını beklemekteyim. Doğaldır ki ukala dümbelekleri sorularıma “Devlet Sırrı” diyerek set çekeceklerdir. Ama artık Türkiye’de Devlet Sırrı kalmadı ki; ırz, namus dümdüz nasılsa… Kozmik belgeler Yüksel Caddesi’nde akşam 20:00’dan sonra yer tezgahlarında sayfa hesabıyla satılıyor. Çok gizli belgelerin bedeli ise tomar hesabı. Gizli belge ise kiloyla satılamayacak kadar ayağa düşmüş durumda.

BÜYÜKANIT-TAYYOŞ PAZARLIĞI

Büyükanıt’a Dolmabahçe’ye gitmeden üç gün önce yaklaşık 10.00 sayfalık kozmik denebilecek bilgiler ulaştırıldı. Amaç “Karşı Devrim”in baş papazını susturmak ve onu, ekibiyle birlikte ihanetten vazgeçirmekti. Ancak Dolmabahçe’de çantalar açıldığında yaklaşık 10.000 sayfalık çok ciddi ve çok gizli bilgiler ortaya döküldüğünde Tayyoş da ona karşı belgeler ve bilgiler sunuverdi. Sonunda maç Büyükanıt’ın ailesinden başlamak ve Genelkurmay Başkanlığı Sanat Danışmanlığı’na getirdiği malum şahıstan dolaşmak ve bazı üst düzey askerlere kadar uzanan belgeler, bilgiler nedeniyle 1-1 berabere bitti.

Peki, bu kadar bilgiyi RTE’nin eline tutuşturan kimdi/kimlerdi?

EYP yani Yunanistan Gizli İstihbarat Örgütü…

Hatırlarsınız ya da dikkatinizi çekmiş olabilir. TELSİM’in en büyük müşterisi askeri personeldi. VODAFON Türkiye’ye yerleştiğinde de cep telefonlarının kapalı olsalar bile verici- alıcı görevi yaptığını Genelkurmay Başkanı dahil pek çok üst düzey dahi bilmiyordu.

Bir gün geldi ve BÜYÜKANIT’a bir ses kaydı dinletildi. Resmi bürokrat birinin yatak odası kayıtlarıydı. Evinin yatak odasında eşi ile halvet olurken kayda alınmıştı. Resmi bürokrat, VIAGRA kullanmadan nasıl erekte olacağını karısı ile paylaşıyor ve yardımını istiyordu. Karısı da “Aaaaa olur mu parmağım kirlenir, gülerce leş gibi kokar..” diye bu yardımı reddediyordu.

RTE’nin BÜYÜKANIT’ın önüne sürdüğü belge ve bilgiler arasında bunları da solda bırakacak dinleme dökümleri de bulunuyordu.

Aslında BÜYÜKANIT’ın elindeki 10.000 sayfaya yakın müthiş bilgilerin içinde öyle bilgiler vardı ki, RTE’ye bunlardan birini aktarmış olsa RTE o gün iktidarın başından çekilir ve kendisine yardım ve yataklık edenlerin isimlerini teker teker satıverirdi. Ama BÜYÜKANIT o toplantıya giderken bu bilgilere göz atma ihtiyacı bile hissetmemişti. Neden? Çok yakınından biri, FETTOŞ’un mucizesi bir çapraz kılıçlı onu öylesine ikna etmişti ki BÜYÜKANIT Dolmabahçe’ye NAPOLYON gibi girmiş, Yoksul Göte gibi çıkmıştı. FETTOŞ’un çapraz kılıçlısı, BÜYÜKANIT RTE ile görüşmeden önce E.Org. Çevik BİR’in özel kuryesi ile durumu RTE’ye ulaştırmıştı. Hem de BÜYÜKANIT’ın elindeki 10.000 sayfaya yakın çok gizli bilgi ve belgelerin fotokopileri ile birlikte. Bu arada o tarihlerde üç kişinin nerede olduğunu, hangi adımları attıklarını iyice incelemek gerek birincisi E.Orgeneral Çevik BİR ve E. Koramiral Atilla KIYAT üçüncüsü ise çapraz kılıçlı FETTOŞ’un mucizesi; ismi ne ni? E, bir zahmet geçmişte yazdıklarımızı bir okuyuverin. Kaç defa adını ve rütbesini açık açık yazdım, ama kimse ilgilenmedi bile…

İsterseniz, BÜYÜKANIT’ın ve RTE’nin eline geçtiği için hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmayan belgelerden birinden birkaç satırı size aktarayım.

ERGENEKON sürecinde gözaltına alınacaklar/tutuklanacaklar/hüküm giyecekler listesinin en sonunda iki isim var.

Sondan bir önce İ. Melih GÖKÇEK

Sondaki isim R. Tayyip ERDOĞAN…

Beldeyi düzenleyen “NSA (National Security Agency”…

Yazının başlığını hatırlayıp da eee nerede MI-6 burada diye soranlara diyorum ki, eğer zerre kadar devlet ile bağın varsa git yatak odana ve istiflenmiş donunu silkele arasından ne çıkacak bir gör…

NOT: Yazdıklarımla kafa bulmaya çalışanlara tavsiyem, gidin Milli Kütüphane’ye ve ANAYURT Gazetesi’nde 2002’den 2007’ye kadar yayınlanan Cem YAREN yazıları ile Hasan Hüseyin MEMİŞ’in yazılarına bir bakın…

24 Ocak 2010 Pazar

TORBACILIK, ÇANTACILIK, BOHÇACILIK VE KUKLALIK

TORBACI, ÇANTACI, BOHÇACI VE AKP

Bu iktidar ile birlikte bir uygulama alışkanlık haline geldi “TORBACILIK”. Bu tabir uyuşturucu trafiğinde önemli bir yer tutar. İktidar milletvekillerinden UYUŞTURUCU ile irtibatları olanları Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, İçişleri bakanlığı ve bu alemin bütün figüranları biliyor. İstense hepsi iş üzerinde yakalanırlar ama istenmiyor. “Bi kilo toz bi otoboz” geleneği devam ediyor. Bu pis alışkanlık yasa yapımında da tezahür ediyor ve “Torba Yasa”dan geçilmiyor.

Bu iktidar ile birlikte bir başka uygulama daha mutad hale geldi “ÇANTACILIK”. Bu tabir haksız rekabetin önemli unsurlarından biridir ve genellikle İHALE dünyasının jargonunda yer alır. Merdiven altı işyeri sahiplerinin ya da göstermelik ticari kaydı olanların ihale peşinde koşması halinde onlara ÇANTACI denilmektedir. Bunlar ne vergi verir, ne kesin teminat ne de izlerini bulabilirsiniz. Yani iktidardan düştüklerinde bunları da bulamayacağımız gibi.

Bohçacılık ise 50 li- 70 li yılların Türkiyesinde yaygın bir iştigal alanıdır. Çarşafın içine doldurulan kumaş, elbise, çeyizlik malzemeleri evden eve dolaştıran; bu arada da dedikodu transferi yapan kadınlara verilen addır. Bohçacı, bohçasında maldan çok laf taşır. Pek çok onurlu kızın hayatını bunlar karartır, pek çok ahlaksız da bunlar sayesinde abad olurdu. Şimdi ki iktidarın icraatlarına büyük benzerlik gösteren bu iştigal alanının dedikodu transferinden sonraki ikinci işlevi de p…ktir.

İşte AKP budur.

KUKLALAR

Türkiye’de bir kurumun üyeliğine uzun yıllar önce öyle biri getirildi ki, duyduğumda inanamamıştım. Efendi eskiden Sayıştay’daydı. Sayıştay’da namı tecavüzcüye ve tacizciye çıkmıştı. Sayıştay, bu dinciden sonra, “dindar”lardan da nefret edilmeye başlandı. Güya namazında niyazındaydı, dindar gibi görünüyordu ama Sayıştay onun melanetleri ile çalkalanıyordu. Arkası sağlam olduğu için pek çok sözlü ve hatta yazılı şikayet sümenaltı edildi. Derken dönemin Cumhurbaşkanı efendiyi öyle bir kuruma üye olarak atadı ki Türkiye’deki bütün “tecavüzcüler” “Tecavüzcü Coşkun”dan daha çok onu kendilerine “Pir” seçtiler.

Efendi uzun süre gittiği kurumda rahat durmaya çalıştıysa da hastalığı depreşti ve orada da tacizlere başladı. Oradakiler bu tavrını yine kale almadılar, “nasılsa emekli olur çeker gider pislik” diye düşündüler.

Ama olmadı, “11-0”lık eski bir bakan aklama, paklama olayında RTE’nin şantajını kurumuna taşıdığı için ödüllendirildi ve değişik pis dosyalar ortaya sürülerek “kumar borcu” olan şarlatanlar sayesinde başkanlığa kadar yükseldi. Türkiye’nin en yüksek makamında bir tacizci ve tecavüzcü de vardı…

ANAYASA MAHKEMESİ VE EDİLGENLİK

Kenan EVREN denen alçak ve şürekası Türkiye Cumhuriyeti Devleti için öyle bir Anayasa hazırlattılar ki Türkiye’nin yönetimini neredeyse tamamen oligarşi mensubu patronlara teslim ettiler. Akıllarından hiçbir zaman için bu patronlardan birinin bir “din baronu” olabileceği geçmedi.

Tarikat ve cemaat kucağında büyüyen ve sürekli “evet mirim” sepet mirim” diyenlerden biri Çankaya mantıcısı oldu diğeri de Davos Şarlatanı. Peki ya diğer kurumlarda? Onların büyük bir bölümünde de aynı şeyler geçerli hale geldi. Son olarak Haşim KILIÇ’ın Anayasa Mahkemesi başkanlığına getirilmesi işin üzerine “tuğ dikmek” ile eş değer hale geldi.

Anayasa Mahkemesi gündemine Kenan EVREN denen “Lucifer”in ve onun direktiflerini hilafsız yerine getiren ve kendilerin Anayasa Uzmanı gören şarlatanlar sayesinde Anayasa Mahkemesi Başkanı hakimdir. Yani, o makama gelen şahıs istediği incelemeyi öne alır, istemediğini de sallar. Haşim KILIÇ da açıkça bunu yaptı. “Askere sivil yargı yolunu açan 5918 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun” görüşülmesini haramilerin Seferberlik Tetkik Kurul Bölge Başkanlığı baskınını sonuna kadar, kasıtlı olarak bekletti. Çok önemsiz ve değersiz bir konuymuş gibi en gerilere attı.

Şimdi genetiği bozuk solculara ve döndürek liboşlara sorarsanız Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bile yersiz ve hukuk dışıdır. Ama kimse kalkıp da şunu dile getirmemektedir, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, nasıl olurda hukukçu bile olmayan biri tarafından işgal edilir?

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’yı tek başına değiştirme yetkisine sahip olmamasına rağmen Anayasa’nın hilafına bir yasayı nasıl aklayabilir. Yani birkaç uzaktan kumandalı hukuk adamı kılıklı Seferberlik Tetkik Kurulu Bölge Başkanlığı Kozmik Bürosunun altını üstüne getirirken Anayasal Suç işlediklerini bile bile bunu yaptılar diye; bu yapılanın doğru mu olması gerekir?

Efendiler, EDİLGENLİK büyük bir derttir. Bugün iktidarım, cemaatin emir ve direktifleri ile Kozmik Büro basan bu edilgenler gün gelir yatak odanızdaki mahreminize de ortak olmaya kalkarlar. Bazı liboşlar, genetiği bozuk solcular, dindar geçinen dinciler, Müslüman görünümlü emir kulları için bunun bile önemi ve değeri olmayabilir ama ONURLU insanlar için bu tür şeyler “Şuyu-u vukuundan beter” konular sıralamasını en başındadır.

İşte sizlere Türkiye’yi kimlerin yönettiğine dair manzara…

Siz hangi saftasınız? Torbacıların, çantacıların, bohçacıların, kuklaların ve p…n safında mı yoksa onur safında mı? Cevabınızı lütfen aynaya bakarak verin.

14 Ocak 2010 Perşembe

ÇOK ZOR OLACAK. AMA BAŞARMAK ZORUNDAYIZ

BEKLENMEYEN ÖLÜM VE SONRASI

Cem Asım YAREN’i yitirdikten sonra çok şey değişti. Zamansız ve anlamsız bir kalp krizi, bazı ihtimal planlarını gündeme getiriverdi. Aslında beklenen ve özlenen Cem’in 50 yaşına gelip konseye girmesi, 60 yaşına geldiğinde de Konsey Başkanlığı’na aday olmasıydı, her konsey üyesi gibi… Ama o konsey çok erken bir karar vermek durumunda kaldı. Öncelikle Cem Asım YAREN’in tarzını kendi üslubum ile sürdürmem için beni görevlendirdi. Yine konsey, tüm yazılarının toplama sorumluluğunu da bana devretti. Konsey daha başka tasarrufları da gündeme getirecekti ki Cem Asım YAREN’in vasiyeti, çapraşık hale gelme ihtimali bulunan bu sorunu çözüverdi. Her yıl, hepimizin yaptığı gibi yenilenen vasiyeti devreye girdi ve sorun hemen hemen tamamen çözümlendi.

Konu şu an ben ve Cem Asım YAREN olduğuna göre sizlere gündem ile ilgili bir şeyler yazmak ve arz etmek durumundayım. Uğraşıyorum da. Ama üretmek zor. Sizlere o tadı vermek çok zor. Onun derinliğini verebilmek ise çok daha zor. Her ne olursa olsun başarmak zorundayız ve başaracağız. Sizlerin de yardımı ile.

CEM DEĞİLİM NE OLUR ANLAYIN BENİ…

Bugün Cem yaşıyor olsaydı ne yazardı?

Sanırım, İsrail-Türkiye ekseninde yaşanan “kayıkçı kavgası”ndan.

Bu yazısının sonunda da kadim dostlarına mesaj verirdi, dikkat edin bu iş bu tarafa kayıyor diye…

Malumunuz Cem RTE’nin adını “Davos Şarlatanı” olarak değiştirmişti.

Lübnan eski Başbakanı Refik HARİRİ suikastı ile ilgili yazılar yazarken de Refik HARİRİ’nin babası şüpheli oğlu Saad HARİRİ ile ilgili gerçekleri yazınca çok galiz küfürler yemişti. O günlerde konuştuğumuzda;

“Üstad ne yapayım gerçek bu; adamlar tiynetsizse tarihi mi değiştirip yazalım, Cengizlik mi yapalım, Nazlılık mı yapalım?” diyor ve gülümsüyordu.

Toplantının DEİK’te yapılması beni daha da gülümsetti. Çünkü Cem DEİK’e geçmişte önemli bir mesaj göndermeye çalışmış, DEİK’e gidecek mesajın ucu İsrail’den çıkınca Cem;

Üstad, yeni bir yol buldum. Bu yoldan gidenler direk olarak KNESSET’e, MOSSAD’a ulaştırılıyor” demiş; daha sonra da DEİK’te mesajını bekleyen kişi ile görüşüp “Başkan orada fersude bir kor var, o tezgahı iyi kurmuş. Mümkünse özel bir e-mail adresi verin de mesajım en son size ulaşsın” diyordu. Başkan çözemeyince de;

“Şu fersude amiral”, diyordu “hani TSK’da yaptığı inşaatların elektrik su paralarını ödemeyip de özel paşalara takımının localarını peşkeş çeken güdüğün başkanı olduğu takımda, bir zamanlar yönetimde yer alan kor” diye okkalı bir açıklama yapıyordu.

Geçen gün Lübnan Başbakanı Saad HARİRİ, İsrail’e dayılanınca gülümsedim ve içimden dedim ki;

Cem yaşasaydı derdi ki;

“Üstad kısa sürede bunlar bir dümene girecekler dikkat!”

Düşündüğümüz gibi de oldu.

İsrail ile Türkiye’yi yönetenler el altından bir anlaşma yapıp TÜP BEBEK uygulaması ile “nur topu” gibi bir kriz doğurdular. Bu krizden şimdi Türkiye galip çıkmış gibi. Yani Türkiye’deki iktidar yakında bir başka operasyon yapacak.

Nerede?

İsrail’in menfaat alanlarında.

Kim için?

İsrail için.

Neden?

Çünkü orada Davos Şarlatanı ve ekibinin operasyonu İsrail adına yapması hem daha ucuza mal oluyor, hem de kısa sürede mesafe alınıyor.

İyi polis Türkiye adına Davos Şarlatanı ve şürekası,

Kötü polis, Davos Şarlatanı’nın “uçkuru”nu elinde tutan İsrail.

Yattığın yerde dinlen Cem, burada yine seni anmadan geçemeyeceğim.

“Ağlamaktan ve zırıldamaktan sorumlu Bakan” RTE için;

“Bakın ne hale geldi CİVANIM?” dediğinde herkesten başka bir tepki vermişti Cem, demişti ki;

“Sulu zırtlak bakan Davos Şarlatanı”na taahhütlü bir mesaj gönderdi, iadesi yok.

RTE’nin yıllardır herkesten sakladığı bir tabirdir “Civanım” Çünkü bu sözleri ona tıngırdadıkları dönemde ….. söylermiş. “Sulu zırtlak bakan” şimdi bu sözleri ile RTE’ye diyor ki;

“Sakın yanlış yapma len, biliyorum her şeyi ona göre haaaa!”

Sorduk, kimdir diye… Anlatmıştı o zaman hep birlikte şaşkınlık içindeydik. O ise katıla katıla gülüyordu;

"Sormalı şimdi RTE’ye bu postacı RTE’yi nerede bastı, şeyini nerede gül dalına astı?” derken…

Peki Saad HARİRİ ile ilgili olarak geçmişte neler yazmıştı?

Çok yakında onları kendi kaleminden aynen sizlere aktaracağım.

MESAJ;

Ey dostlar, Cem’i kendirlince kendirlinden uzaklaştıran komşu dostlar. Üç vakte kadar size kalınca bir kısmet var; bugün mü desem, yarın mı desem…

İlk yazımda sürç-ü lisan eylediysem affola. Ne olur unutmayın ben ne Cem’im ne de Cem’in hocası H.H.MEMİŞ…

Asım USOĞLU-Ankara

11 Aralık 2009 Cuma

E. GAZİ ÜTĞM. AVUKAT SERDAR ÖZTÜRK'ÜN EL VE PARMAK İZLERİ SİLİVRİ 2. SULH CEZA MAHKEMESİ'NİN 2009-593 SAYILI "PARMAK İZİ VE EL İZİ ALINAMAZ" KARARINA RAĞMEN, BASKI İLE ZORLA ALINDI. KONUYA İLİŞKİN OLARAK AVUKAT SERDAR ÖZTÜRK'ÜN BASIN AÇIKLAMASI AŞAĞIDADIR. KALEMİNİ, ONURUNU SATMAMIŞ BÜTÜN MEDYA KURULUŞLARINA, GAZETECİLERE KAMUOYU HUZURUNDA DUYURULUR.

BASIN AÇIKLAMASI

Kamuoyunda "Ümraniye/Ergenekon" adı ile bilinen soruşturma kapsamında, ofisimden çıktığı iddia edilen gizli belgeler ile mermileri ilk defa 06.06.2009 tarihinde hakim Metin ÖZÇELİK huzurunda yapılan tespitte gördüm. El konulan gizli belgelerin ve mermilerin tarafıma ait olmadığını, bu delillere kimsenin el sürmemesini talep ederek, tespit esnasında, herkesin ameliyat eldiveni giymesini ve derhal bu deliller üzerinde parmak izi inceleme yapılmasını hem hakimden hem de yazılı olarak savcı Zekeriya ÖZ' den talep ettim. Ancak bu parmak izi incelemesi yapılmadı. Kasten lehe olan delillerin karartıldığı iddiası ile savcı ÖZ hakkında HSYK.ya suç duyurusunda bulundum Bu hukuka aykırı eylemleri nedeni ile savcı ÖZ hakkında soruşturma açılmıştır ve halen soruşturma devam etmektedir

Bugüne kadar, soruşturmanın emniyet içinde yabancı bir gizli servis tarafından angaje edilmiş, belli bir cemaate mensup polisler ve ABD. tarafından fonlanan TARAF gazetesi tarafından karatılmaya çalışıldığını, askeri casusluk yapıldığını, sahte belgeler ve el konulan dijital veri depolama aygıtlarına emniyette geriye dönük içeriği suç teşkil eden bilgiler yüklenerek hedef alınan kişilerin tutuklanmasının sağlandığını açıkça ileri sürerek, bu polisler hakkında 10 dan fazla suç duyurusunda bulundum.

Halen tutuklu olarak bulunduğum SİLİVRİ 5 NOLU L TİPİ CEZAEVİNE, ilk olarak 26.10 2009 tarihinde, ellerinde herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın gelen polisler tarafından parmak izim alınmaya çalışılmış ise de, kendileri hakkında suç duyurusunda bulunduğum için delil üretmelerinin önüne geçmek maksadıyla soruşturma tamamlanıncaya kadar polise parmak izi veremeyeceğimi gardiyanlara belirterek polisi geri gönderdim. Bu işlemle, haklarında çok sayıda suç duyurusunda bulunduğum polisin aleyhimde delil üretmek maksadıyla parmak izi örneklerimi aradığı ortaya çıktığından, ilgili tüm kurum ve savcılıklara dilekçe yazarak, lehe olan delilleri toplayacak bir savcı atanması için yazılı talepte bulundum. Bu bağlamda, ofisimde kimlerin keşif yaptığının bilindiğini, ofisime mermi ve gizli belgeleri yerleştirenlerin bulunmasının gayet kolay olduğunu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına mukayese için parmak izi örneğimi verdiğimi, buna rağmen polisin parmak izimi almasının, sadece aleyhimde delil üretmeye matuf olduğunu öne sürerek, lehe olan delilleri toplayacak bir savcı atanmasının sağlanması için, Adalet Bakanlığından, HSYK.dan Yargıtay C. Başsavcılığından, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığından ve TBMM Adalet komisyonu Başkanlığından yazılı olarak talepte bulundum. Bu talebime bugüne kadar cevap verilmedi.

Ancak, İstanbul C. Başsavcılığı'na 02.12.2009 tarihinde gönderdiğim; "Behçet OKTAY cinayetinin ZİR VADİSİ ve GÖLBAŞI' nda bulunan silahlar ile ilgili olabileceği yönünde kuvvetli şüphe bulunduğunu, bu cinayetle ilgili Recai BİRGÜN adlı şahsın ifadesinin alınması ve adı geçen şahsın yurt dışına çıkışının yasaklanmasını", "Ofisimin keşfini yaparak, belgeleri yerleştiren kişilere veren şahısların kimler olduğu" ve "KAFES PLANI" adlı bilgilerin emniyet içinde bu soruşturmayı karartmaya çalışan bir ekip tarafından Levent BEKTAŞ' in CD.lerine el koyma anında "TALEBİNE RAĞMEN" kopyası verilmeyerek, sonradan yüklendiğini, bu şekilde ihbar


mailleri ve sonradan yüklenen bilgiler "MAYMUNCUK" gibi kullanılarak TSK.nin istenilen birliğine operasyon yapıldığını, emniyet tarafından hazırlanan soruların ÇOĞUNUN iddia edilen eylemlerle ilgisi bulunmadığı, daha çok biyografik istihbarat toplamaya ve askeri casusluğa yönelik olduğunu, böyle bir saçmalığın Afrika'da bile söz konusu olamayacağını, bu nedenle, emniyete gizli servis sızması bulunduğunun ortaya çıktığından, CD.lerin derhal TEM.den getirilerek askeri uzmanların denetiminde MİT' in casusluğa karşı koyma birimi görevlilerince İTÜ laboratuarlarında incelemesinin yaptırılarak, kafes planına ilişkin bilgilerin el koyma işleminden sonra yüklenip yüklenmediğinin tespit edilmesine" ilişkin talepleri içeren üç ayrı dilekçenin hemen akabinde, 03.12.2009/Perşembe günü, saat 16.15' te tutuklu bulunduğum Silivri 5 numaralı cezaevine gelen polisler tarafından, savcı Zekeriya ÖZ' ün ve Silivri savcısı Necip DOĞAN' in talimatı ile, 5271 sayılı CMK.nun 81 nci maddesine aykırı olarak RIZAM OLMAKSIZIN, ZOR KULLANILARAK PARMAK İZLERİMİN ALINACAĞININ belirtilmesi sonucu, haklarında suç duyurusunda bulunduğum polisler tarafından BASKI ile parmak izlerim alınmıştır. Bu nedenle, adı geçen savcılar ile açıkça CMK ya aykırı olan bu işlemi denetleyip önlemekle görevli iken, görevlerini yapmayarak kanuna aykırı eylemlere sebebiyet veren Silivri C. Başsavcısı ve özel yetkili başsavcı vekili Turan ÇOLAKKADI hakkında HSYK na suç duyurusunda bulundum. Bu işlem "PARMAK İZİ İNCELEMESİNİN, KİMLİĞİN TEŞHİSİ İÇİN GEREKLİ OLMASI HALİNDE" yapılmasını öngören CMK.nun 81 nci maddesine açıkça aykırıdır Ayrıca, CMK.da muvafakat olmadığı takdirde, ZORLA PARMAK İZİNİN ALINABİLECEĞİ şeklinde bir düzenleme de bulunmamaktadır. Benim KANDİL DAĞI' ndan gelen, kimliğinin ne olduğu dahi bilinmeyen "sözde" barış elçisi olmadığım, bu ülkede 11 yıl devlet memurluğu yaptığım, dokuz ( 9 ) yıldır da Ankara'da serbest avukatlık mesleği ile iştigal ettiğim nazara alındığında, KİMLİĞİMİN TEŞHİSİNDE bir sorun bulunmadığı çok açıktır. Kaldı ki, ben daha önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını talebi üzerine, mukayese için Adalet Bakanlığı görevlilerine parmak izi örneklerimi verdim. Dolayısı ile parmak izi incelemesinden kaçmadığım gibi bu işlemi talep eden bizzat benim. Sorun, emniyet içinde her turlu suçu işleyerek bu soruşturmayı yönlendirmeye karartmaya çalışan ETKİN ve GÜÇLÜ bir şebekenin varlığıdır Bu nedenle, parmak izimin emniyet tarafından alınması demek, bundan sonra, emniyet içindeki bu şebeke tarafından gömülecek silahların, patlayıcıların, üzerinde benim YAPIŞTIRMA parmak izimin çıkması ve bu parmak izlerinin kimyasal analizler yapılarak yapıştırma olduğu ortaya çıkana kadar da, TARAF gazetesi ve STV gibi artık deşifre olmuş, kaos yaratıcısı misyoner medya tarafından da hedef gösterilerek psikolojik harp yapılması demektir.

Bu itibarla, PARMAK İZLERİMİN, BASKI SONUCU CMK.nun 81 nci maddesine aykırı olarak, haklarında suç duyurusunda bulunduğum İçişleri Bakanına bağlı polis tarafından alındığı, 03.12.2009, saat 16.30 dan itibaren, polis tarafından gömülmüş silah ve bombalardan veya başkaca herhangi bir delilden "YAPIŞTIRMA" parmak izimin çıkması halinde, bu suçlardan doğrudan Başbakan RECEP TAYYİP ERDOĞAN, Adalet Bakanı Sadullah ERGİN ve İçişleri Bakanı BEŞİR ATALAY' in sorumlu olacağını,

Kamuoyuna saygıyla deklare ederim. 07.12.2009
Bu metin hhmemis.blogspot.com'daki CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, ADALET BAKANI VE İÇİŞLERİ BAKANINA AÇIK MEKTUP YAZISINDAN kısmen alıntı yapılarak yayınlanmıştır. Bilgilerinize.